DİDİM GÜNLÜKLERİ (7)

Ne güzel… “Bu kadar edebiyatçının olduğu yerde edebiyat yapmanın ne denli zor olduğunu bilirsiniz.” sözleriyle sonlandırdı konuşmasını Başkan Kamacı.
Sıkmayın canınızı Sayın Başkanım, biz elli yıldır ne siyasetçiler gördük!
Edebiyat yapan siyasetçiler. Attıklarında mangalda kül bırakmayan…Öyle ki dört saat konuşup hiçbir şey söylemeyen, soframızdaki ekmeği sürekli küçülten, yedi kez gidip sekiz kez gelen ne edebiyatçı siyasetçiler gördük. Sizi dinlerken elli yıldır göçer yaşadığım bunca yerden sonra, Yaşamımın geri kalanını burada sürdürme kararım için bir kez daha sevindim…Üçüncü gelişimden sonra ancak makamınıza ulaşıp, kültür etkinliklerinizde gönüllü olarak çalışabileceğimi söylediğimde, aldığınız telefonumu sumen altı edişinize duyduğum alınganlığa karşın yine de mutlandım. Umutlandım, sanat adına Sayın Belediye Başkanım…”(Didim Günlükleri (6)
Sözleriyle biten yazımın ardından bu güne, oldukça uzun bir süre geçti. Bir söz var, “ Ya yaşadığın yerde yaz, ya da yaşadığın yerde yaz.” Yaşadığım yerde yazdıklarımdan oluşturduğum, son kitabım “FİGÜRAN” iki ayda ikinci baskısını yaptı.
Didim Birinci Edebiyat Sanat Günlerinin ardından benim için olaylar hızla gelişti. Didim’de birinci yılının ortalarına gelen “Kamacı Belediyesi” Didim’deki hızlı nüfus artışıyla birlikte her alanda hızlı bir gelişme ivmesi kazanırken, bir önceki dönemde Özal Hükümeti yandaş belediyesi olmasına karşın yeterince destek görememesine rağmen, Mümin Kamacıyla yaşanan değişim sürecinde önemli yeniliklere imza atılmıştı. Bunda nüfusun kaliteli artışı, Türkiye’nin çeşitli yerlerinden eğitimli emeklilerin göçmesinin, köylülükten kasabalılığa geçişin , özellikle de İngiltere’nin “İSPANYA MODELİNİ” Didim’e kaydırmasında büyük etkisi vardı elbette. (İspanya Modelini ayrı bir yazımda belirteceğim bir uzun konu.)
Bay başkana o kadar uzun çabalarla uğraşımın sonunda ulaşmamın ardından, yirmi beş yıllık bürokrasi deneyimlerimle yaşanan, fotoğraftaki dilekçe trafiğinden sonra “DİDİM BELEDİYESİ GÖNÜLLÜ KÜLTÜR DANIŞMANI” olabilmeyi başardım.
Çünkü, her insanın yaşadığı yere borcu vardır şiarını yaşam ilkesi edinmiştim. Bununla birlikte sevgili öğretmenim; MUAZEZ HİLMİYE ÇIĞ, ın alçak gönüllülükle bizlere aktardığı ‘Madem ki biliyorsun, neden öğretmiyorsun?’ diyen Sümerlilerin evrensel sözü üzerine üretmenin erdemi, paylaşmanın coşkusunu Didim’de de yaşamak istedim ve yaşadım. Deneyimlediğim yaşam süreçlerinin, dağarcığıma yüklediklerinin benimle sınırlı kalmasına gönlüm razı olamazdı.
Dilekçelerimin kabul görmesi üzerine, gerçek anlamda uzun bir “DİDİMLİ” lik sürecim başlamış oldu. 2005. (Sürecek)




Yorumlar